Aden şuan
yaklaşık 7,5 aylık.
Su gibi akıp
giden bir zaman, ışık hızı ile büyüyen bir bebek. Bitmek tükenmek bilmeyen bir
annelik güdüsü, her şeye yetişme telaşı. Bu yazıyı gururla yazıyorum
diyebilirim. Çevremden öyle güzel yorumlar alıyorum ki Aden ile ilgili. Bu bana
enerji ve güç veriyor. Her gören ‘’harika bir çocuk yetiştiriyorsun’’ diyor.
Nasıl iyi geliyor bu anlatamam… İnsan duymak istiyor böyle güzel şeyler. Tabi
ki her anne harika çocuklar yetiştiriyor lütfen yanlış anlaşılmasın. Her anneye, -anne olduktan sonra özellikle- inanılmaz bir saygı duyuyorum. İnsan gerçekten anlamıyormuş
anne olmadan… Nasıl zor bir meslek, ne kadar meşakkatli bir yol…
Facebook ,
instagram, twitter ve blog’ta ki takipçilerimden şahane mailler alıyorum, bir
çok anne Aden’in bakımını yahut neler yaptığımı soruyor. Hepsine vakit ayırıp,
detaylıca dönmeye çalışıyorum. Buradan da genel bir açıklama yapmak istedim,
belki faydalanmak isteyenler olabilir… Bu platformdan sonra bir kişiye bile
yardımım dokunsa, huzur buluyorum, paylaşmak güzel şey.
En baştan
başlayayım, Aden çok ufak bir bebek olarak doğdu. Zaten hamileliğimde baya
olaylı geçmişti, amniosentez & genetik testler vs. oldukça yorucu bir
süreçti bizim için. Daha hamileyken doktorlarım ile konuşurduk neler yapacağız
bu çocuk doğduktan sonra diye. Allah’a şükür hiçbir sağlık problemi olmadı…
Doğduğunda 3.110 gr ve 46 cm doğdu. 46 cm diyorum varın gerisini siz düşünün
mini minnacık bir adam :) Ama öyle güzeldi ki, Allah’ımmm tertemiz bir bebekti. Işıl ışıl… Burada anne
kendi çocuğunu övüyor :) :) :)
Doğar doğmaz
hemen emzirdim zaten Aden’i. Acıbadem Hastanesini bu konuda tebrik ediyorum,
emzirme uzmanı hemen odaya çıkar çıkmaz biniyor tepenize, anlatıyor uzun uzun.
Gösteriyor, ilgileniyor hem bebeğiniz ile hem sizinle. Allah’a şükür emme
refleksi kuvvetli bir bebekti, sütüm de geldi. Kolay başladık yolumuza… Eve
çıktıktan sonra da devam ettik emmeye, Aden her ağladığında & her
istediğinde verdim meme. İlk etapta saatle pek işimiz olmadı bizim, her canı
istediğinde emzirdim diyebilirim. Tabi bu sarılığı da kolay atlatmamıza sebep
oldu. Daha ikinci haftasında inanılmaz bir kilo aldık. Aden’in memeyi
boşaltamadığı zamanlarda ben hep makine ile sağdım kendimi. Biriken sütü bir
müddet bardak, bir süre sonra ise biberon ile vermeye başladım. Biberon
kullanmaya başladığımızda birçok kişi -aman yapma etme- dediyse de ben kimseyi
dinlemedim. Nasıl olsa çalışma hayatına geri dönecektim, bunda bir sakınca
görmedim. Hatta Aden’in toparlanmasında büyük etkisi oldu. Bu işin beslenme
kısmı idi.
Bir de,
bakımı var… Ben doğduğundan beri hep konuştum oğlumla, anlattım yaptığım her şeyi
ona. Bebek nasıl olsa, bir şey anlamaz demedim hiç. Tabi bu konuda hamilelik
öncesi aldığım eğitim ve okuduğum kitapların inanılmaz etkisi oldu. Sonrasında
ise pedagog ile hummalı bir iletişim ve kontrol halinde olduk hep, hala da
öyleyiz. Bebekler gerçekten ilgi & alaka delisi.
Aden’in
göbeği altı günlükken düştü ve ben bu altı gün boyunca hiçbir şekilde yıkamadım
oğlumu. Tabi bunun savaşını vermek epey zor oldu ama, başardım. Altı gün boyunca
kuru bakım yaptım, altı günün sonunda ise büyük bir keyifle yıkadım oğlumu.
Ondan sonraki günler ise bir ritüel oluşturdum ve her akşam yıkadım Aden’i.
Banyo, banyo sonrası masaj, beslenme ve gece uykusu. Bu düzen hala aynı, hiç
değiştirmedim. Şuan 7,5 aylık ve mutlaka saat 21.00 de uyumuş olur. Gece -ilk
iki aylık olana kadar- altını değiştirdim ben. Sonra gece uykusunda altını
almamayı denedim, başardım. Gündüzleri ise her 3-4 saatte bir dolsun ya da
dolmasın alt temizliğini hep bu şekilde yaptım. İlk aylar yani ilk üç ay sadece
saf su ile yıkanmış ıslak mendiller kullandım, biraz masraflı ama onların
popişleri için değer :) Üç aydan sonra alkolsüz ve organik mendillere geçiş yaptım. Pişik kremini günde
bir defa kullandım onu da gece uykusunda önce. Pişik problemimiz olmadı çok
şükür.
Kıyafetlerine
gelince ilk üç aylık kıyafetlerini daha hamile iken organik almıştım. Yıkamak
için ise biz büyüklerin deterjanlarından farklı bebek deterjanları kullandım.
Ütüsüz hiçbir şey giydirmedim, hala da öyle yapıyorum. Şimdi çalıştığım için
epey zorlanıyorum ama gerekirse işe gitmeden önce günlük ütü yapıp bırakıyorum
ama asla ütüsüz giydirmiyorum. Pipirikli bir anneyim belki ama emeğimin tüm
karşılığını aldım Aden’in gelişiminden.
İnanmayacaksınız belki, Aden hemen hemen dört aylık olana kadar hiç program yapmadım kendime özel.
Sürekli plan ve programımız Aden’in üzerine oldu. Aden’in ailesine alışması,
evine alışması, yatağına alışması, dünyaya alışması vs derken tüm bu düzen dört
ayımızı aldı.
Dört ayın
sonunda da öyle deli gibi değil, sırası geldikçe dışarı çıkarmaya, onu dış dünya
ile tanıştırmaya başladım. Algısı kuvvetlendikçe bazı şeyleri algılamak ona
daha kolay geldi. Dört ayın sonunda ise artık her dışarı çıktığımızda etrafını
dikkatlice izlemeye başladı. Aden’i götürdüğüm ortamlar seçici kalabalık, yani
onun kendisine uygun ortamlar. Asla ona yabancı, onu korkutacak hiçbir ortama
sokmadım. İnsanlar ve kalabalığı yavaş yavaş sundum ona, inanın öyle işe yaradı
ki. Aden’in düzenini bozacak her şeyden uzak durdum hala da öyle yapıyorum. Ve
neticede Aden çok mutlu bir bebek oldu, şimdi girdiği her ortama kolay adapte
oluyor. Hemen çevresini tanıyıp, gülücükler saçıyor etrafına.
Aden’e dört
aylık olana kadar ben baktım, harika zamanlar geçirdik birlikte. Dört ayın
sonunda işe dönmem gerektiği için onu babaannesine emanet ettim. O sancılı
dönemi ne anlatmak ne hatırlamak istiyorum. İlk zamanlar kabus gibiydi. Evden
çıkarken ağla, işe gel ağla… Kavuşunca ağla… Şimdi daha rahatım, içim acıyor
ama alıştım herhalde bu duruma. Babaannesinden; Aden’e bizim evimizde bakmasını rica ettim, bu onun
hem uyku düzeninin hem de ev düzeninin bozulmaması için en uygun karardı.
Doktorumuz ile buna karar kıldık ve sağ olsun babaannemiz de kırmadı bizi. Her
sabah saat 08.30 gibi geliyor, Aden düzenli olarak 07.00-07.30 arası uyanıyor.
Babaannesi gelene kadar ben alt bakımını ve üst değiştirme görevini
gerçekleştiriyorum. Hatta günaydın ile başlayan şarkılar söyleyerek keyifle
çıkıyoruz yataktan. Mesela ben Aden’e ‘’günaydıııııın anneciiiim’’ diyene kadar
donuk, uyku mahmuru bir bebek olarak kalıyor yatakta. Ben o cümleyi söyleyince
aman Allahhımmm, birden gün aydınlanıyor sanki. O an dünyalar benim oluyor
inanın.
Yaklaşık üç
haftadır ek gıdaya geçiş yapmış bulunmaktayız :) İşte savaş bu… Öyle zor ki… Çocuk alışmış içmeye, yemek onun için büyük eziyet
yedirmek ise asıl felaket :)
Aden’in
yemeklerinin günlük hazırlanmasını tercih ediyorum. Akşamdan vs. asla
vermiyorum. Zaten haftada dört gün çalışıp, üç gün evdeyim. Bu sebeple asla
Aden’e akşamdan pişmiş bir şey vermiyorum. Babaannemize sabah çıkmadan ne
yemesi gerektiğini söylüyorum, o öğlen mönüsü olarak hazırlıyor. (bir ara
isterseniz Aden’in mönüsünü paylaşabilirim sizinle)
Öğleden sonra
ya yoğurt ya meyve yiyor, bunu da babaannemizle şöyle paylaşıyoruz. O yoğurt
vermişse, ben akşam işten geldikten sonra meyvesini yediyorum ya da tam tersi.
Tabi hâlâ asıl öğünümüz anne sütü. Hiç acele etmiyoruz, doktorumuz da bu
görüşte. Ne kadar yemek isterse o kadar yiyor, aslına bakarsanız yiyor demek
yanlış tadına bakıyor şimdilik. Özenle hazırladığım sebze çorbasını hüzünle
döktüğüm çok zaman var :)
Yoğurt
olarak kesinlikle evde mayalanmış olanı tercih ediyorum. Azar azar mayalayıp,
yine taze öğünler olarak yediriyoruz onu da.
Babaannemizden
akşam saat 19.00 – 19.30 gibi görevi geri alıyorum. Saat 21.00 a kadar biraz
yemek, biraz oyun, banyo ve uyku ritüelimiz devam ediyor.
Havaların
ısınmasıyla birlikte, Aden’de park ve açık hava sezonunu açmış oldu. Mutlaka her
gün yarım saat yahut bir saat şeklinde hava aldırıyor babaannesi.
Gelelim Tv
meselesine, çok tartışılıyor ama ben izletmiyorum oğluma. Çok kuralcı bir anne
olmak istemiyorum, öyle bir şey hayal de etmiyorum zaten ama her şeyin zamanı
geldikçe olsun istiyorum. Aden şuan tv için çok ufak. Pedagogumuz Aden tv
seyretmediği için bu kadar algısı yüksek bir bebek diyor, bilemiyorum doğru ya
da yanlış. Bu her anneye göre değişir, bu benim yetiştirme şeklim. Babaannesi
tam gün bizde olduğundan, tv tabi ki açık ama benim bu konuya olan yaklaşımımı
bildiğinden o da kendince bir çözüm buldu konuya. Aden’in oyun halısının
çevresini yüksek minderler ile kapladı. Görüş yasak ama ses muazzam :) Tv den gelen sesler
korkunç yahut yüksek olmadıkça bu yöntemi doktorumuz da onayladı. Herkes mutlu
anlayacağınız :)
Aden’in
oyuncak seçimine gelirsek kesinlikle oyuncak delisi bir bebek yapmak niyetinde
değilim onu. Aldığımız tüm oyuncaklar motor gelişimine yardımcı türler. Zaten
öyle çok oyuncağı da yok. Daha yeni yeni almaya başladık diyebilirim. Onu
üretmeye, geliştirmeye, kabiliyetlerini keşfetmeye yardımcı olacak nesneleri
tercih ediyoruz. Bunu kesinlikle her anneye tavsiye ederim. Eğitici kitaplar
ile şimdiden tanıştırın bebeğinizi. Hani şu ışıklı, tüylü, sesli kitaplar.
Acayip işe yarıyor. Hem bu ileride çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı
kazandırmada baya işimize yarayacak bence :)
İşte böyle…
Zor hem de
çok zor ama değiyor…
Onlar bir
gülsün her şey, tüm yorgunluk bitiyor.
Konular ile
alakalı soracak sorularınız olur ise mail atabilirsiniz, geç te olsa
cevaplanacaktır :)
Sevgiler,