28 Nisan 2014 Pazartesi

ÇOCUK EŞİT DEĞİLDİR ŞİDDET (!)


Çoooook uzun oldu gerçekten. Ama okul öncesinin öğretmenler için çok zorlu geçen bir dönemini alnımın akıyla bitirmiş bulunmaktayım. Oy oyyy ‘23 Nisan’ beni benden alıyor. Ancak bir o kadar da gösteri ve program hazırlamaktan da büyük zevk alıyorum. Çocukların kesinlikle gösteri yapmalarını destekleyen tarafım sonuna kadar. Keşke işler rayında gitse daha da bir motive olacağım. Ama nerdeeeee! Her sene illa perişan olacağım durumlarla karşılaşıyorum.
Bu sene de kostümler çok sıkıntılıydı. Burada velilerin durumları sıkıntılı olduğundan zaten aidat diye bir şey olmayan okulumuzda her şeyi neredeyse bedavaya getirmeye çalışıyoruz. Bu da bizi oldukça yoruyor tabi. Bu sene de gösterimiz güzel olsun diye kostüm kiralamaya karar verdik. Ancak 2 ay önce verdiğimiz siparişler gösteriye 2 hafta kalaya kadar 2 kez kostümcü değiştirilerek iptal edildi. Ticaret ahlakı diye bir şey ne yazık ki kalmamış insanlarda. Güvenmek, inanmak… raflarda. Akşam saat 9’da en son kostümcümüzle kötü sonuçla sonuçlanan konuşmamızın ardından beni o halde gören eşimin desteğiyle 2 dakikada internetten rast gele seçilen ilk kostümcüyü o saatte aradım. Ağlamaklı sesimi duyan Fisun hanım gerçekten gönlümü okşadı. Rahatlattı. Maddi manevi tüm desteklerini sundukları bana sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum buradan. 1 haftada kostümlerimizi hazırlayıp bize gönderdiler. Gösteri harikaydı. En önemlisi çocuklar mutluydular. Sizlerin aracılığıyla SİHİRLİ DEĞNEK KOSTÜM EVİNE çok çook çoook teşekkürler.
Gelelim  bu yazımızın konusuna, özellikle zamane çocukları dediğimiz zamanın çocuklarının şiddet ve saldırganlık durumlarına.
Eminim herkes çok sitemlidir. Ben de öyleeeeL ama ne yazık ki sadece okulda ya da sadece ailede düzelebilecek bir durum değil. Toplumun değişmesi gerekmekte. Siz de fark etmişsinizdir eminim, artık yetişkinler bile tahammül edemezken hiçbir şeye çocuklar ne yapsın. Yedik hormonları yedik radyasyonu genler ister istemez daha gergin oluyor.
Ancak çocukların durumu biraz daha farklı. Çocuklar 10 yaşına kadar neden-sonuç ve mantık gibi durumları kuramadıklarından bu gibi durumları görmek ne yazık ki mümkün. Çünkü doğal bir fiziksel tepkidir. Çocuklar bunu bir sebeple yapar ancak bunun bir mantığını aramayın çünkü işin içinde başka durumlar vardır. Bu durumların neler olduğuna bakalım:
Genler,
Çevre,
Ailede tutarsızlık,
Cezalar,
Sık boğaz eden kurallar,
Sevgi ve ilgi yoksunluğu,
Televizyon ve oyunlar…
Bu gibi etkenler söz konusu ve arttırmak da mümkün. Şimdi dilerseniz bu maddeleri biraz açalım.
Genler, her şeyde etkili olduğu gibi burada da etkili. Ne yazık ki genlerinizde agresiflik varsa çocuğunuzun uysal bir çocuk olmasını beklemenizin yüzdesi düşüktür. Genleriniz oldukça mülayim ancak çevrede sıkıntı varsa bu da zor. Çünkü çocuk mantık kurmaz sadece örnek alır. Bu sebeple çocuğun yanında neye güldüğünüze bile dikkat edin. Eğer şakalaşmak için bile boğuşan birisine güldüğünüzü görse çocuk başka yorumlar ve onu güzel bir şey sanıp, uygular. Hele hele ailede şiddet varsa çocuğunuzun saldırgan olmasını beklemezseniz ayıp olur. Ben zaten şunu hiç anlamadım. Bizim sahip olamadığımız şeyleri niye çocuklarımızdan bekleriz ki! Özellikle anne ve baba olmadan önce bazı şeylerin konuşulması gerektiğine inanıyorum. Mesela çocuğa baştan itibaren ortak davranılması çok çok önemli bir konudur. Babaların bu konuda özellikle daha özverili olması gerekmektedir. Örneğin çocukların velileri genellikle annelerdir. Neden babalar da veli olmasın. Bence imkanları çocuğumuz için biraz sıkıntıya sokabiliriz. Çünkü çocuklarımız her şeyden daha önemli olmalıdır. Ailede tutarsızlığı çözdük diyelim peki terbiyeli çocuklar yetiştirmek adına uyguladığımız cezalar ne olacak? Cezalarında bir seviyesi olmalı. Sevdiği şeyi ortadan kaldırmak, hırçınlık gösterdiği ortamdan uzaklaştırmak… gibi olabilir. Ancak fazlası daha da artarak geri dönen hırçınlığa sebebiyettir. Kurallar, kesinlikle kuralların olması gerektiği tarafındayım. Ancak bu çocuğunuz daha olmadan önce oturtulması gerekir. Çocuğa kural gibi değil de bir yaşam şekli, bir sorumluluk olarak benimsetilmelidir. Bu sayede hırçınlık ve saldırganlık aza indirgenir. Ancak aksi bir durumda çocuk için kuralları yıkmak daha cezbedici hale gelir. Ya da uyduğu kuralların yanında bir o kadar da hırçınlaşır. Hırçınlığı sevgimiz ve ilgimizle ( şımartmaktan bahsetmiyorum tabi) biraz olsun azaltmak mümkün elbette. Ve benim en çok sitem ettiğim unsur televizyon ve oyunlar. Aslında en kolay ortadan kaldırabilecekken en zor hayatımızdan çıkarttığımız ya da çıkartamadığımız şey. Niye? Neden bu kadar bağımlı tutuyoruz ki şu canımmmm çocuklarımızı o cam parçasına. Hadi güzel şeyler gösterilse el ense öperim ancak yok. Öğrendikleri tek şey saçma sapan şeyler. Güzelim beyinlerinin bilinçaltı nelere maruz kalıyor bir bilseniz. Oyunlarda ise çocuk hırstan gözleri dönüyor. Bu görüntüyü hoş bulan çılgın veliler bile var. Videolarını televizyonlar gösterdi, görmüşsünüzdür. Üzülüyorum, kayıp bir genç daha. Ama ailesi bu bilinçte olmadığından çocuğun ağlanacak haline gülüyorlar.
Peki neler yapmalıyız?
Yukarıdaki yazılanları sindirmeli ve hayatımızın bir yerlerine yerleştirmeliyiz. Sevgimizle çocuğumuzu büyütmeli, engelleyebildiğimiz olumsuzluları engellemeye çalışmalıyız. Saldırgan taraflarına ceza vermek yerine olumlu yönlerini yücelterek saldırganlığı söndürmeliyiz. Saldırganlık yaratan dürtüyü azaltmak için herhangi bir sporla uğraşmasını desteklemeliyiz. Tekrar belirtmeliyim ki biz bilinçli olursak çocuklarımızı da bilinçli yetiştiririz.  

Sevgiyle kalın…
Sabiha ÖZKAN BADA
Okul Öncesi Öğretmeni

24 Nisan 2014 Perşembe

BEBEK BAKIM

Aden şuan yaklaşık 7,5 aylık.
Su gibi akıp giden bir zaman, ışık hızı ile büyüyen bir bebek. Bitmek tükenmek bilmeyen bir annelik güdüsü, her şeye yetişme telaşı. Bu yazıyı gururla yazıyorum diyebilirim. Çevremden öyle güzel yorumlar alıyorum ki Aden ile ilgili. Bu bana enerji ve güç veriyor. Her gören ‘’harika bir çocuk yetiştiriyorsun’’ diyor. Nasıl iyi geliyor bu anlatamam… İnsan duymak istiyor böyle güzel şeyler. Tabi ki her anne harika çocuklar yetiştiriyor lütfen yanlış anlaşılmasın. Her anneye, -anne olduktan sonra özellikle- inanılmaz bir saygı duyuyorum. İnsan gerçekten anlamıyormuş anne olmadan… Nasıl zor bir meslek, ne kadar meşakkatli bir yol…

Facebook , instagram, twitter ve blog’ta ki takipçilerimden şahane mailler alıyorum, bir çok anne Aden’in bakımını yahut neler yaptığımı soruyor. Hepsine vakit ayırıp, detaylıca dönmeye çalışıyorum. Buradan da genel bir açıklama yapmak istedim, belki faydalanmak isteyenler olabilir… Bu platformdan sonra bir kişiye bile yardımım dokunsa, huzur buluyorum, paylaşmak güzel şey.

En baştan başlayayım, Aden çok ufak bir bebek olarak doğdu. Zaten hamileliğimde baya olaylı geçmişti, amniosentez & genetik testler vs. oldukça yorucu bir süreçti bizim için. Daha hamileyken doktorlarım ile konuşurduk neler yapacağız bu çocuk doğduktan sonra diye. Allah’a şükür hiçbir sağlık problemi olmadı… Doğduğunda 3.110 gr ve 46 cm doğdu. 46 cm diyorum varın gerisini siz düşünün mini minnacık bir adam :) Ama öyle güzeldi ki, Allah’ımmm tertemiz bir bebekti. Işıl ışıl… Burada anne kendi çocuğunu övüyor :) :) :)
Doğar doğmaz hemen emzirdim zaten Aden’i. Acıbadem Hastanesini bu konuda tebrik ediyorum, emzirme uzmanı hemen odaya çıkar çıkmaz biniyor tepenize, anlatıyor uzun uzun. Gösteriyor, ilgileniyor hem bebeğiniz ile hem sizinle. Allah’a şükür emme refleksi kuvvetli bir bebekti, sütüm de geldi. Kolay başladık yolumuza… Eve çıktıktan sonra da devam ettik emmeye, Aden her ağladığında & her istediğinde verdim meme. İlk etapta saatle pek işimiz olmadı bizim, her canı istediğinde emzirdim diyebilirim. Tabi bu sarılığı da kolay atlatmamıza sebep oldu. Daha ikinci haftasında inanılmaz bir kilo aldık. Aden’in memeyi boşaltamadığı zamanlarda ben hep makine ile sağdım kendimi. Biriken sütü bir müddet bardak, bir süre sonra ise biberon ile vermeye başladım. Biberon kullanmaya başladığımızda birçok kişi -aman yapma etme- dediyse de ben kimseyi dinlemedim. Nasıl olsa çalışma hayatına geri dönecektim, bunda bir sakınca görmedim. Hatta Aden’in toparlanmasında büyük etkisi oldu. Bu işin beslenme kısmı idi.
Bir de, bakımı var… Ben doğduğundan beri hep konuştum oğlumla, anlattım yaptığım her şeyi ona. Bebek nasıl olsa, bir şey anlamaz demedim hiç. Tabi bu konuda hamilelik öncesi aldığım eğitim ve okuduğum kitapların inanılmaz etkisi oldu. Sonrasında ise pedagog ile hummalı bir iletişim ve kontrol halinde olduk hep, hala da öyleyiz. Bebekler gerçekten ilgi & alaka delisi.
Aden’in göbeği altı günlükken düştü ve ben bu altı gün boyunca hiçbir şekilde yıkamadım oğlumu. Tabi bunun savaşını vermek epey zor oldu ama, başardım. Altı gün boyunca kuru bakım yaptım, altı günün sonunda ise büyük bir keyifle yıkadım oğlumu. Ondan sonraki günler ise bir ritüel oluşturdum ve her akşam yıkadım Aden’i. Banyo, banyo sonrası masaj, beslenme ve gece uykusu. Bu düzen hala aynı, hiç değiştirmedim. Şuan 7,5 aylık ve mutlaka saat 21.00 de uyumuş olur. Gece -ilk iki aylık olana kadar- altını değiştirdim ben. Sonra gece uykusunda altını almamayı denedim, başardım. Gündüzleri ise her 3-4 saatte bir dolsun ya da dolmasın alt temizliğini hep bu şekilde yaptım. İlk aylar yani ilk üç ay sadece saf su ile yıkanmış ıslak mendiller kullandım, biraz masraflı ama onların popişleri için değer :) Üç aydan sonra alkolsüz ve organik mendillere geçiş yaptım. Pişik kremini günde bir defa kullandım onu da gece uykusunda önce. Pişik problemimiz olmadı çok şükür.
Kıyafetlerine gelince ilk üç aylık kıyafetlerini daha hamile iken organik almıştım. Yıkamak için ise biz büyüklerin deterjanlarından farklı bebek deterjanları kullandım. Ütüsüz hiçbir şey giydirmedim, hala da öyle yapıyorum. Şimdi çalıştığım için epey zorlanıyorum ama gerekirse işe gitmeden önce günlük ütü yapıp bırakıyorum ama asla ütüsüz giydirmiyorum. Pipirikli bir anneyim belki ama emeğimin tüm karşılığını aldım Aden’in gelişiminden.

İnanmayacaksınız belki, Aden hemen hemen dört aylık olana kadar hiç program yapmadım kendime özel. Sürekli plan ve programımız Aden’in üzerine oldu. Aden’in ailesine alışması, evine alışması, yatağına alışması, dünyaya alışması vs derken tüm bu düzen dört ayımızı aldı.
Dört ayın sonunda da öyle deli gibi değil, sırası geldikçe dışarı çıkarmaya, onu dış dünya ile tanıştırmaya başladım. Algısı kuvvetlendikçe bazı şeyleri algılamak ona daha kolay geldi. Dört ayın sonunda ise artık her dışarı çıktığımızda etrafını dikkatlice izlemeye başladı. Aden’i götürdüğüm ortamlar seçici kalabalık, yani onun kendisine uygun ortamlar. Asla ona yabancı, onu korkutacak hiçbir ortama sokmadım. İnsanlar ve kalabalığı yavaş yavaş sundum ona, inanın öyle işe yaradı ki. Aden’in düzenini bozacak her şeyden uzak durdum hala da öyle yapıyorum. Ve neticede Aden çok mutlu bir bebek oldu, şimdi girdiği her ortama kolay adapte oluyor. Hemen çevresini tanıyıp, gülücükler saçıyor etrafına.
Aden’e dört aylık olana kadar ben baktım, harika zamanlar geçirdik birlikte. Dört ayın sonunda işe dönmem gerektiği için onu babaannesine emanet ettim. O sancılı dönemi ne anlatmak ne hatırlamak istiyorum. İlk zamanlar kabus gibiydi. Evden çıkarken ağla, işe gel ağla… Kavuşunca ağla… Şimdi daha rahatım, içim acıyor ama alıştım herhalde bu duruma. Babaannesinden; Aden’e  bizim evimizde bakmasını rica ettim, bu onun hem uyku düzeninin hem de ev düzeninin bozulmaması için en uygun karardı. Doktorumuz ile buna karar kıldık ve sağ olsun babaannemiz de kırmadı bizi. Her sabah saat 08.30 gibi geliyor, Aden düzenli olarak 07.00-07.30 arası uyanıyor. Babaannesi gelene kadar ben alt bakımını ve üst değiştirme görevini gerçekleştiriyorum. Hatta günaydın ile başlayan şarkılar söyleyerek keyifle çıkıyoruz yataktan. Mesela ben Aden’e ‘’günaydıııııın anneciiiim’’ diyene kadar donuk, uyku mahmuru bir bebek olarak kalıyor yatakta. Ben o cümleyi söyleyince aman Allahhımmm, birden gün aydınlanıyor sanki. O an dünyalar benim oluyor inanın.
Yaklaşık üç haftadır ek gıdaya geçiş yapmış bulunmaktayız :) İşte savaş bu… Öyle zor ki… Çocuk alışmış içmeye, yemek onun için büyük eziyet yedirmek ise asıl felaket :)
Aden’in yemeklerinin günlük hazırlanmasını tercih ediyorum. Akşamdan vs. asla vermiyorum. Zaten haftada dört gün çalışıp, üç gün evdeyim. Bu sebeple asla Aden’e akşamdan pişmiş bir şey vermiyorum. Babaannemize sabah çıkmadan ne yemesi gerektiğini söylüyorum, o öğlen mönüsü olarak hazırlıyor. (bir ara isterseniz Aden’in mönüsünü paylaşabilirim sizinle)
Öğleden sonra ya yoğurt ya meyve yiyor, bunu da babaannemizle şöyle paylaşıyoruz. O yoğurt vermişse, ben akşam işten geldikten sonra meyvesini yediyorum ya da tam tersi. Tabi hâlâ asıl öğünümüz anne sütü. Hiç acele etmiyoruz, doktorumuz da bu görüşte. Ne kadar yemek isterse o kadar yiyor, aslına bakarsanız yiyor demek yanlış tadına bakıyor şimdilik. Özenle hazırladığım sebze çorbasını hüzünle döktüğüm çok zaman var :)
Yoğurt olarak kesinlikle evde mayalanmış olanı tercih ediyorum. Azar azar mayalayıp, yine taze öğünler olarak yediriyoruz onu da.
Babaannemizden akşam saat 19.00 – 19.30 gibi görevi geri alıyorum. Saat 21.00 a kadar biraz yemek, biraz oyun, banyo ve uyku ritüelimiz devam ediyor.
Havaların ısınmasıyla birlikte, Aden’de park ve açık hava sezonunu açmış oldu. Mutlaka her gün yarım saat yahut bir saat şeklinde hava aldırıyor babaannesi.

Gelelim Tv meselesine, çok tartışılıyor ama ben izletmiyorum oğluma. Çok kuralcı bir anne olmak istemiyorum, öyle bir şey hayal de etmiyorum zaten ama her şeyin zamanı geldikçe olsun istiyorum. Aden şuan tv için çok ufak. Pedagogumuz Aden tv seyretmediği için bu kadar algısı yüksek bir bebek diyor, bilemiyorum doğru ya da yanlış. Bu her anneye göre değişir, bu benim yetiştirme şeklim. Babaannesi tam gün bizde olduğundan, tv tabi ki açık ama benim bu konuya olan yaklaşımımı bildiğinden o da kendince bir çözüm buldu konuya. Aden’in oyun halısının çevresini yüksek minderler ile kapladı. Görüş yasak ama ses muazzam :) Tv den gelen sesler korkunç yahut yüksek olmadıkça bu yöntemi doktorumuz da onayladı. Herkes mutlu anlayacağınız :)
Aden’in oyuncak seçimine gelirsek kesinlikle oyuncak delisi bir bebek yapmak niyetinde değilim onu. Aldığımız tüm oyuncaklar motor gelişimine yardımcı türler. Zaten öyle çok oyuncağı da yok. Daha yeni yeni almaya başladık diyebilirim. Onu üretmeye, geliştirmeye, kabiliyetlerini keşfetmeye yardımcı olacak nesneleri tercih ediyoruz. Bunu kesinlikle her anneye tavsiye ederim. Eğitici kitaplar ile şimdiden tanıştırın bebeğinizi. Hani şu ışıklı, tüylü, sesli kitaplar. Acayip işe yarıyor. Hem bu ileride çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırmada baya işimize yarayacak bence :)



İşte böyle…
Zor hem de çok zor ama değiyor…
Onlar bir gülsün her şey, tüm yorgunluk bitiyor.
Konular ile alakalı soracak sorularınız olur ise mail atabilirsiniz, geç te olsa cevaplanacaktır :)

Sevgiler,

22 Nisan 2014 Salı

Kinder Surprise'ini geri vermek için ne istersin ?

40 yıldır hem annelerin hem de çocukların Kinder Surprise'ı çok sevmesinin birçok nedeni var.

İlki çocukların lezzetine doyamadığı sütlü dolgulu çikolatası. O çikolatanın içinden bir de binlerce farklı oyuncak çeşidi çıkınca, çocuklar hem oyunlarına yaratıcılık katıyor, hem de her Kinder Surprise'da yeni bir heyecan yaşıyor. Anneler de çocuklarının bu heyecanını görmekten ve yaratıcılıklarının gelişimini izlemekten çok mutlu oluyor. Çünkü Kinder Surprise'ın oyunlarına kattığı yaratıcılığı, mutluluğu kendi çocukluklarından biliyorlar. 

İşte Kinder Surprise'ın yeni kampanyasında anneler Kinder Surprise'ın çocukları için ne kadar değerli olduğunu anlamak için çocuklarına Kinder Surprise verip sonra da geri istiyorlar. Çocuklar da bu duruma çok eğlenceli tepkiler veriyor. Belli ki çocuklardan Kinder Surprise'ı geri almak hiç de kolay değil.

Kampanyanın Facebook ayağında da Kinder Surpise anneleri, çocuklarına Kinder Surprise verip geri istedikleri videoları paylaşabilecekleri bir uygulama yapmış. Anneler çocuklarının videolarını paylaşarak sürpriz hediyeler kazanabiliyorlar. Facebook uygulamasına da bu linkten ulaşılıyor.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

18 Nisan 2014 Cuma

Monique Lhuillier Gelinlik Koleksiyonu 2015

Hayatının `evet` ini demeye hazırlananları, Monique Lhuillier`in gelinlik koleksiyonunu görmek için böyle alalım ! 

2015 gelinlik koleksiyonunu podyuma taşıyan Monique Lhuillier, şifon ve dantellerin ön plana çıktığı tasarımlarla göz aldı. Saç aksesuarlarının da dikkat çektiği koleksiyonda beyaz gelinliklerin arasında bir de mavi gelinlik var.
(Instyle)

Eminim zevkle bakacaksınız tüm modellere. Gelinlik bir kadının hayatında en önemli detay bence. Sadece 3-4 saat giyilebilecek bir şey için aylarca hummalı bir çalışma ve araştırma gerekiyor. Ne yazık ki karar verme aşaması çok sancılı geçiyor, her kafadan milyon tane fikir çıktığından...

Siz siz olun buna kimsenin karışmasına izin vermeyin, tamam belki eşiniz birazcık fikir beyan edebilir :) Ama birazcık... Fazlasına izin yok :)
Ben tüm modellerin naifliğine ve ince çizgisine bayıldım, mutlaka sizinle bunu paylaşmalıydım :)

Keyifli okumalar kızlarcım :)
Öptüm.com























14 Nisan 2014 Pazartesi

Anne Sütünün Antibiyotik Kullanımı Gerektiren Hastalıkları Azalttığını Biliyor Muydunuz?


Sevgili anneler, anne sütü mucizedir, bebeğiniz ilk doğduğu andan itibaren büyüme ve gelişme için gerekli olan tüm sıvı, enerji ve besin ögelerini içerir. Eşsiz içeriği ile bağışıklık sistemi gelişimini destekler, antibiyotik kullanımı gerektiren hastalıkları azaltır.
Bebeğinizin bağışıklığını guclendirmek için onu 2 yaşına kadar anne sütü ile besleyin. Anne sütü alımı azaldığındaysa bebeğinizin bağışıklığını Aptamil ile desteklemeye devam edebilirsiniz.
Detaylı bilgi için tıklayınız.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

3 Nisan 2014 Perşembe

CharisMom Maternity

Hamilelik güzel şey...
Hormanlarının değişmesi, her tekmenin verdiği keyif ve huzur, sabırsızlanmanın ne demek olduğunu yaşayarak hissetmek, hiç görmediğin birini özlemek, görmediğin biri için çılgınca hazırlık yapmak, sevmediğin halde  o beslensin diye yemene & içmene özen göstermek... Bunun gibi daha bir çok şey...
Hangimiz yapmadık tüm bunları, hangimiz yaşamadık...

Onun için yaptıklarımız tamam da, ya kendimiz için yaptıklarımız ? Ben en çok hamile iken giyimde sıkıntı yaşadım. O zaman hazırladığım bir çok postta da bahsetmişim zaten, Türkiye de ciddi bir açık var hamile giyim sektöründe diye :) Test ettim, tecrübe ettim kızlarcım bunu :)
Hiç unutmam kıyafet alışverişine çıktığım günü, çıldıracak gibiydim. Bir de çalışan hamile olunca insan...
Dün gerçekleşen bir lansmandan bahsedeceğim size, bu sektördeki açığa tepki olarak doğmuşlar sanki. Koleksiyonu görünce içlenmedim değil :) Hemen bir post hazırlamak istedim, çevremde o kadar çok hamile arkadaşım var ki... Eminim bu yazı işinize çok yarayacak kızlarcım :)

CharisMom...
CharisMom Maternity, çiçeği burnunda anne adayları ile emziren annelere hem iş hem ev hem de sosyal yaşamlarında şık, işlevsel ve rahat tasarımları bir arada sunma hedefiyle yola çıktı. Koleksiyonda, kadınların hamile oldukları dönem boyunca giyebilecekleri doğal malzemelerden tasarlanmış zarif tasarımların yanı sıra bebeklerini emzirme esnasında giyebilecekleri küçük detaylarla büyük bir konfor sunan şık giysiler de yer alıyor. Aynı zamanda markada, sadece hamilelik ve emzirme döneminde değil yaşamları boyunca keyif alarak giyebilecekleri tasarımlar da odak yaratıyor.    

CharisMom Maternity’nin yeni sezon koleksiyonunda üç tema dikkat çekiyor. İlk moda grubu olan Global Etnik’te, hardal, saks mavi, ekru ve siyah tonları,  jakarlı kumaşlarla bütünleşirken, ahşap boncuklar ve nakış işlemeler etnik vurgusunu zenginleştiriyor. Şık ve şehirli kadını yansıtan temada siyah-beyaz etnik bolerolar, işlemeli bluz ve elbiseler, Selanik dokuma kumaş detaylı bilekte biten pantolonlar ve dizüstü yırtmaçlı etekler ön planda.

Akdeniz sahillerinin esintilerini şehre taşıyan Positano, yazın vazgeçilmezi marin temasına vurgu yapıyor. Mavi ve beyaza bu kez turuncu eşlik ediyor. Rahatlığı ön planda tutan moda grubunda; pili detaylı klasik pantolonlar, kalem etekler, ipek hissi veren dökümlü ve renkli bluzlar ile metal düğmeli blazer ceketler beğeni kazanıyor. Günlük şıklık yakalamak isteyen kadınlar için tasarlanan önü düğümlü elbise ve bluzlar, rahatlığın yanı sıra feminen bir görünüm de sergiliyor.
Koleksiyonun son teması olan ve duygusallığa hitap eden Makaron, nane yeşili, tozpembe, uçuk sarı ve bebek mavisi gibi pastel tonlarla mükemmel bir kombin yaratıyor. Krep, pamuklu dantel, şifon gibi hafif ve akıcı kumaşlar temanın ana unsurunu oluşturuyor. Dantel detaylı elbiseler, nane ve lame renklerde kristal işlemeli bluzlar, dökümlü krep ceketler ve pantolonlar feminen, masum ve romantik bir stili benimseyenler için ideal.

CharisMom satış noktaları ile ilgili detaylı bilgiye www.charismom.com adresinden ulaşabilirsiniz.