27 Şubat 2014 Perşembe

Vakıf Taşdelen 15 Litre Cam Damacana Artık Mutfaklarda

Hayatımızdaki önemi nedeniyle içeceğimiz suyu seçerken çok titiz davranıyoruz.
Bunun için de suyumuzun özellikle cam ambalajda olmasını tercih ediyoruz.


Uzun yıllardır bu hassasiyetle suyu bize cam şişelerde ulaştıran Vakıf Taşdelen’den beklenen yepyeni ürün işte karşınızda.



Vakıf Taşdelen 3 litrelik cam şişesinin yanısıra şimdi de 15 litre cam damacanada.
Tabii konu sağlık olduğu için Vakıf Taşdelen bu yeni ürününde bütün ayrıntıları da düşündü.
Vakıf Taşdelen 15 litre cam damacanayı sipariş ettiğinizde, BPA içermeyen sağlıklı pompanızı, cam boru seçeneğiyle tercih edebiliyorsunuz. Kısaca sağlıklı cam damacanayı, sağlıklı cam boru ile kullanabiliyorsunuz.
Cam damacanın diğer bir özelliği de plastik olmayan, özel sağlıklı kapağı…
Ayrıca Vakıf Taşdelen 15 litre cam damacanayı, gün ışığını kırarak suya olumsuz etkisiniz azaltan özel tasarım koruma ve taşıma kasası ile birlikte kullanabiliyorsunuz.
Siz de sevdikleriniz için Vakıf Taşdelen 15 litre cam damacanayı tercih edin,
hayatınızda sağlıklı suya yer açın.
Vakıf Taşdelen Facebook
Vakıf Taşdelen Twitter
Vakıf Taşdelen Web
Bir boomads advertorial içeriğidir.

26 Şubat 2014 Çarşamba

La Déesse


Bir parfüm aşığı için herhalde en güzel hayal kendi parfümünü kendisinin yaratmasıdır. Ve artık bu mümkün. Nişantaşı’nda hizmet veren sevimli bir mağaza La Déesse, daha içeri girer girmez gerek kokusu ile gerek zevkli dekorasyonu ile büyülüyor sizi. Eğer gerçekten kendinize ait özel bir koku arayışı içindeyseniz yada sevdiğiniz özel insanlara özel bir koku hediye etmenin hayalini kuruyorsanız buraya mutlaka uğramalısınız, benden söylemesi. İnsanın kendi kokusunu kendisi yaratması kadar orijinal bir şey var mı sizce ?

La Déesse Teşvikiye Cad. No:31/2 Nişantaşı'nda.

Ayrıca 0212 230 00 01 'den ya da info@ladeesse.com.tr'den kendilerine ulaşabilirsiniz.



24 Şubat 2014 Pazartesi

ÇOCUK EĞİTİMİNDE ÇOCUĞUN ROLÜ NEDİR ?


Annem öğretmen, babam makine ustasıdır. Yani çalışan bir anne ve babanın çocuklarından en büyüğüyüm. Oldukça eğlenceli ve bir o kadar da kuralların olduğu bir geçmişim var. Her şey alınmaya ve verilmeye çalışıldı. Günü geldi yok, günü geldi vardı. Ancak mutlu bir aileydik.

Şimdi kendim bir aile kurdum. Acabalarım, kafamdaki sorulara cevap bulma çabam, hayat mücadelem ve gözümün önünde yetişen öğrencilerim… Hepsine ayak uydurmaya çalışıyorum. Kimi zaman yetemediğimi bile düşünüyorum. Çünkü zaman öyle bir akıp geçiyor ki; zamanında annemin bu işi nasıl becerdiğini anlayamadım daha. Kadıncağız her şeye her yere yetmeye çalışıyordu (galiba anneci olduğumu çok belli ettim). Anne olunca kavrayacağım bir durum sanırım bu. Siz anneler bunu zannedersem kazandınız.

Öğrencilerim, sabah motivasyonlarım benim. Büyük bir sevgi benimki. Çocuğum olsa anca o kadar severim. Koklaya koklaya, mıncıra mıncıra bir hal oluyorum. O kadar eğleniyoruz ki birlikte. Ancak, ders saatinde bir o kadar seviyeli ve disiplinli. Şimdi diyeceksiniz ki bu kadın kendisini niye anlatıyor. Hani çocuk eğitimini anlatacaktı (?). Aslında anlatmaya çalıştığım tam da bu. Ben, ailemde gördüğümü öğrencilerime uyguluyorum daha sonra da çocuklarıma uygulayacağım.
Zaman insanları değiştirir. Alışkanlıkları, yaşantıyı, arkadaşlıkları… Fakat aslımızı değiştiremez. Biz ne kadar kendimizi geliştirirsek geliştirelim alttan alta elimizde olmadan, yine annemiz gibi sofralar kurar, babamız gibi eş arar, eski yaşantımızı yaşatmaya çalışırız. Ama bunun farkında değiliz. Biz ailemize benzeriz.
Şimdi öğrencilerime baktığımda kimin nasıl bir ailede büyüdüğünü, nasıl bir yaşantısının olduğunu, ailesinin huyunu suyunu söyleyebilirim. Çocuklarımız bizlerin aynasıdır. Bu sebeple çocuk yetiştirirken bunu göz önünde bulundurmakta fayda var.
Çocuk yetiştirmek, gerçekten dünyanın en zor mesleği, en büyük fedakarlığı. Peki ne yapmalıyız;

  • İlk olarak kendimize dönüp bakmalı ve kendimizi çözmeliyiz.
  • Her çocuğun bir birey olduğunu onların da ilgi ve yeteneklerinin olduğunu bilmeliyiz.
  • Çocuk eğitiminde 0-6 yaşın en önemli zaman diliminin olduğunu ve temelinin ne kadar sağlam olursa o kadar kaliteli bireyler olacağını unutmamalıyız.
  • Çocukların gelişim dönemleri göz önünde bulundurulması gerektiği ve fazlasının beklenmesinin  sadece stres yaratacağını düşünerek davranmalıyız.
  • Çocukların ihtiyaçlarının değişebileceğini ve esneyebileceğini unutmamalıyız.
  • Çocuğun gelişiminde sadece bir yöne odaklanılmamasını çünkü hepsinin birbiriyle ilişkili olduğunu bilmeliyiz.
  • Çocuğun kendi kendini disipline edeceği demokratik bir ortam oluşturulmalıyız
  • Oyunun çocuğun en önemli öğrenme ortamı olduğunu unutmamalıyız.
  • Çocuğun çevresiyle kurduğu iletişimin sağlıklı bir şekilde olması gerektiğini bilmeliyiz.
  • Ebeveyn olarak çocuk yetiştirmede tutarlı tutum ve duyguların uygulanmasının önemli olduğunu hatırlamalı ve hatırlatmalıyız.

Kısacası, kalıtım, çevre ve bilginin çocuğun sağlıklı bireyler olmasında, çocuk eğitiminde öneminin büyük olduğu unutmamalıyız.
Yukarıda bir çok şey yazdım ancak çocuğun rolünün etken değil de edilgen olduğunu umarım fark etmişsinizdir. Bu sebeple bizlere çok büyük görevler düşmektedir.

Çocuk yetiştirirken sorunlar yaşayacak büyük sınavlardan geçeceğiz. Elimizde olmadan bazı şeyleri kontrol altına alamayacağız. Ancak çocuklarımızın temelini ne kadar sağlam oluşturursak aile olarak daha az yıpranacağımızı unutmamalıyız. Yine unutmayalım  ki onlar bizim AYNAMIZ.

Sevgiler,
Sabiha Özkan Bada
Okul Öncesi Öğretmeni

20 Şubat 2014 Perşembe

Gazlı Bebek Anlatılmaz, Yaşanır !

Bebeğiniz gazlıysa, kime ne kadar anlatsanız da sizi en iyi, bebeği gazlı olan bir anne anlar. Paylaşılan çareler, anneanne/babaanne önerileri, doktor kontrolleri… Annelerin geçirdikleri o günlerin tarifi yoktur.
Tıpkı anne olduğunuzda, bebeğinizi kucağınızı aldığınız zamanki duygularınızı tarif edemediğiniz gibi…
Uykusuz geceler, insanın kendine ‘acaba sorun ben de mi’ diye sorduğu zamanlar elbette geride kalacak ve o tatlı varlık bir gün en tatlı gülüşüyle size bakacaktır. Peki ama ne zaman?


Dilerseniz biraz neden bebekler gazlı olur bir bakalım, anlamaya çalışalım.
Bebeklerin 55%‘i yaşamlarının ilk aylarında sindirim problemi yaşayabilir çünkü dünyaya geldiklerinde sindirim sistemleri henüz tam olarak gelişmemiştir.
Bebekler için en uygun besin anne sütüdür ve hayata en iyi başlangıcın yapılmasını sağlar.


Bebeğin anne sütü ile beslenmesi için hazırlık yapılması aşamasında ve emzirme esnasında sağlıklı ve dengeli bir diyet uygulamanız önemlidir.
Sütünüzün az olduğunu hissettiğinizde bebeğinizin beslenmesi konusunda her zaman doktorunuza ya da sağlık profesyoneline/uzmanına danışmanız doğru olacaktır.
Doktorunuzun da görüşüyle, gazlı bir bebek için en doğru seçim,
bebeğinizin sindirimi kolay besinlerle beslenmesidir.

Bebelac Nutrikonfor devam sütü, fermentasyon teknolojisi ile üretilmiştir. Fermantasyon, yoğurt ve benzeri ürünlerin üretiminde kullanılır. Fermente ürünler sindirime yardımcıdır.
Bebelac Nutrikonfor 2, 6. aydan itibaren kullanılabilen devam sütüdür. 6. aydan itibaren her gün en az 500 ml anne sütü veya yetersiz ise doktorunuza danışarak devam sütü vermeniz önerilir.
Bebelac Nutrikonfor 2’yi bebeğiniz 1 yaşına gelene kadar kullanabilirsiniz.

Detaylı bilgi için tıklayınız.

Bir boomads advertorial içeriğidir

Anne Sütünün Antibiyotik Kullanımı Gerektiren Hastalıkları Azalttığını Biliyor Muydunuz ?

Sevgili anneler, anne sütü mucizedir, bebeğiniz ilk doğduğu andan itibaren büyüme ve gelişme için gerekli olan tüm sıvı, enerji ve besin ögelerini içerir. Eşsiz içeriği ile bağışıklık sistemi gelişimini destekler, antibiyotik kullanımı gerektiren hastalıkları azaltır.
Bebeğinizin bağışıklığını güçlendirmek için onu 2 yaşına kadar anne sütü ile besleyin. Anne sütü alımı azaldığındaysa bebeğinizin bağışıklığını Aptamil ile desteklemeye devam edebilirsiniz.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

18 Şubat 2014 Salı

AVEDA Damage Remedy Bakım

Ne zamandır aklımda röfleden yıpranan saçlarıma bakım yaptırmak vardı, geçen cuma Sevgili Kuaförüm Cihangir Makas'a bu işlem için gittim. Broşürlerini okur okumaz ikna olmuştum zaten. Alanında uzman saç profesyonellerinden de işlemin aşamalarını dinleyince tamamdır dedim. Bursa'dan İstanbul'a taşındığımdan beri iyi kuaför arayışım devam ediyordu tabi bu arayış neticesinde de o kadar çok kurbağa öptüm ki ama sonunda Cihangir Makas ile tanıştım.
Salondan içeri girdiğinizde alıyorsunuz hemen çalışanların pozitif elektriğini, hepsi öyle güler yüzlü ki vallahi çıkasınız gelmiyor içerden :)
Ben saçlarıma hasar bakımı (damage remedy) yaptırdım :) Zaten en son röfleden ve yapan kişinin cahilliği yüzünden bir paket saçım kopmuştu. Aveda'yı çok araştırdım, bakımı yaptıran herkes o kadar memnun ki halinden. Ki çok haklılar !!!
Saçımın öncesi ve sonrası fotoğraflandı, aradaki farkı sizde göreceksiniz. Bakımdan önce saçlarım çalı süpürgesi gibiydi -inanın hiç abartmıyorum- hele o röflenin verdiği elektriklenme ve pütür pütür saçlar kabusumdu. Saçlarıma dokunmaya çekiniyordum.
Damage Remedy serisi yeniden yapılandırma ile ilişkili bir seri.  Bu bakım ile hedeflenen kimyasal işlem görmüş, ısı ile şekillenen ve çevresel etkenlerden dolayı yıpranmış saçları ipeksi ve parlak bir görünüme kavuşturmak. 
Bakım uygulandıktan sonra hiç abartmıyorum sadece saçımı kurutmak yetti. Fön çekmiş gibi... Ve sonrasında da yumuşacık saçlar, boya öncesi haline kavuştu saçlarım. Tabi bu bakımı daha uzun kullanmak için aveda'nın şampuan ve sonrası bakım kürlerini de uygulamak gerek diye düşünüyorum. Henüz ürünleri almadım ama en kısa zamanda alacağımdan hiç şüpheniz olmasın.
Ve dostum bu adamlar bu işi biliyor, buradan benimle ilgilenen Sevgili Ersin ve Salih'e, aynı zamanda Sevgili Irmak'a sonsuz teşekkürler.







Bi Küçük Eylül Meselesi


Bi Küçük Eylül Meselesi 14 Şubat'ta vizyona giren harika bir film. Daha çok yeni, çok taze... Eşimle 14 Şubat için tercih ettiğimiz yemek sonrası etkinliğimiz bu oldu. Şahane geçen Harvey Nichols'ta ki akşam yemeğimizin detaylarını başka bir postta anlatacağım :)

Gelelim bu şirin hikayeye; baş rollerini Engin Akyürek ve Farah Zeynep Abdullah'ın paylaştığı filmin yönetmenliğini ise Kerem Deren üstlenmiş. Çok açık söyleyebilirim ki son zamanlarda izlediğim en güzel aşk filmlerinden biri. Engin Akyürek zaten oyunculuğuna hayran olduğum bir sanatçı. Bir adama her rol yakışır mı ? Yakışıyor işte... Aşk filmi izlemekten keyif alan eşlere nacizane tavsiyemdir film.

Konusu ise şöyle; Her şeyin yolunda gittiği bir hayata sahip olan Eylül, talihsiz bir olay sonrasında yaşamının son bir ayını unutur. Çevresindeki herkes, tüm arkadaşları ve ailesi ona hiçbir sorun olmadığını söylemesine rağmen Eylül bir şeylerin yolunda gitmediğinden şüphelenir. Tamamen bilinçsizce, sadece içgüdülerini dinleyerek Bozcaada'ya gider ve orada tesadüf eseri hiç tanımadığı tuhaf bir adamla karşılaşır. Bu gizemli yabancı ise kendinden emin bir şekilde Eylül'e kendisini hatırlaması gerektiğini, aşık olduğu adam olduğunu söyler.

10 Şubat 2014 Pazartesi

ÇALIŞSAK MI ÇALIŞMASAK MI !

Sevgili Okul Öncesi Öğretmeni Sabiha Özkan Bada'nın bizler için hazırladığı ilk şahane yazısı :) Keyifle okuyacağınızdan ve uygulayacağınızdan hiç şüphem yok. Çalışan anne olarak kendi payıma inanılmaz rahatladığımı söyleyebilirim.
Keyifli okumalar hanımlar...



Merhaba Sevgili “Annesel Şeyler” takipçileri,
Eminim ki yazacaklarımı siz bilinçli hanımlar zaten biliyorsunuz. Çünkü her daim kendinizi geliştirdiğinize inanıyorum. Fakat hayata geçirme konusunda sıkıntılar ne yazık ki yaşayabiliyoruz. Tam da bu konuda sizlere bilgi değil de, nasıl hayata geçirebileceğimizi anlatmak istiyorum. Yazılarımızda; konular üzerinden çeşitli etkinlikler bulunacak, nacizane öneriler sunacağım. Sadece biraz zaman ayırmanız yeterli.
Bu yazımızda -hem fikir olduğumuz (blog yazarımız ve benim arkadaşım olan Sıdıka Bahadır Şenol’la)- çalışan anneler ve çocukları konulu bir yazı olsun istedik. Tek bildiğim konunun basit, uygulamanın zor olduğu. Çünkü işin içine vicdanımız ve siz annelerin gözlerine bakan bir çift göz giriyor.
Gel gelelim bu konu için anahtar kelimeler; ’KALİTELİ ZAMAN’. İşte bütün bu basit ama bir o kadar zor olan problem, bir çift kelimenin uygulanmasıyla sona eriyor. Sanmayın ev hanımları bütün gün çocuklarıyla siz çalışan annelerden daha çok ilgileniyorlar. Tabi istisnalar kaideyi bozmaz ancak, ben böyle bir şeye hiç şahit olmadım. Öyle ki çocuklar, genelde televizyon karşısında oluyor (çünkü veliler evin işini yapmaktan çocuklara zannettiğiniz kadar zaman ayırmıyorlar).
Ben şunu bilir şunu söylerim, ilk önce kendimiz mutlu olmalıyız ki çocuklarımızla daha iyi iletişim kuralım, onlarla daha güzel vakit geçirebilelim. Uçaklarda bile oksijen maskelerini ilk önce kendinize daha sonra çocuklarınıza takın diyor. Hiç, neden diye düşündünüz mü ? Çünkü, biz iyi olursak çocuklarımız da iyi olur. Yani işin özü vicdan yapmanızı gerektirecek bir durum yok. Siz çalışmaktan mutlu musunuz, eve büyük bir heyecanla ve evladını görmenin sevinciyle geliyor musunuz eee daha ne (?) Çocuğun dünyanın en şanslı çocuklarından. Çünkü sen, senin kısa gördüğün o zaman diliminde verebileceğinin en verimlisini ve kalitesini veriyorsun zaten.
Her şey ne yazık ki emek vermeden güzel olmuyor. Bu ülkenin kaliteli yetişmiş çocuklara, gençlere ihtiyacı var ve de bu sizin elinizde. Çocuğunuzla geçireceğiniz kaliteli zamanda, ona dokunmanızda, sevdiğinizi söylemenizde, ilgilenmenizde… Sadece azıcık bir zamanla bile fark etmeden bir dağ oluşturabilirsiniz. Çalışan anne olmanın çalışmayan annelere göre eksiği yok fazlası var tarafındayım. 
Şimdi yaş aralıklarına göre çocuğunuzla neler yapabilirsiniz onlara bakalım;

1 yaşa kadar: birlikte dans etmek , müzik dinlemek, onunla sürekli konuşmak, en önemlisi emzirmek…
Okul öncesi çağına kadar: eğitici oyuncaklarla oyun, yaratıcılığını geliştirecek çalışmalar, sosyal çevre oluşturma, yaş grubuna uygun olarak sporla ilgilenmek, çevre gezileri, akraba tanıtımı, yavaş yavaş evin işlerine yardım etmesinin sağlanması (sakın küçük olduklarını düşünmeyin en iyisini yapacaklardır), evcil hayvan bakımı ( sorumluluk bilinci artacaktır)…
Okul çağı: şimdiye kadar yazılanlara ilave olarak okul ödevleri eklenecek (bu, çocuklar kadar ailelerin de büyük bir problemidir ve büyük sabır ve emek gerektirir. Çünkü çocuklar oldukça sıkılabiliyor ve okuldan soğuyabiliyorlar bu sebeple sorumluluk bilinci bu yaşa gelmeden verilmelidir. Aksi halde çıkar savaşına dönecek ve sizi yıpratacaktır).

Yapılacakların hepsi bir günde yapılamaz bunun için kendinizi ve bebeğinizi yıpratmayın. Sırf daha çok şey öğretmek adına kurslardan okula evden etkinliklere bir hayat sunmayın onlara. Çünkü onlarında belli bir kapasitesi var. Yapacağınız tek şey basit ama değerli şeyler sunmak. Teknolojiyle boğulmuş, avmlerde yetişen, fastfood tüketen, asosyal çocuklar yetiştirmeyelim. Düşsün, kalksın, çamurla oynasın emin olun çok daha mutlu çocuklar yetiştireceksiniz.


Veeeee her zaman net, kurallarınızda tutarlı (çocuklarınıza kıyamamazlık yapmayın. Çünkü bu en büyük hatadır. Sizin zaafınızı fark eden çocuk ne yazık ki sizi kullanır, işin içinden çıkılmaz bir hale getirirsiniz. İşler bu duruma gelmeden sıkı tutmakta fayda var), iletişiminizi hangi yaşta olursa olsun sağlam kurduğunuz durumda korkmayın herkes sizin yetiştirdiğiniz çocuklardan korksun :)

3 Şubat 2014 Pazartesi

Fotoğrafçıma Dokunma !

Son dönemde bazı hastanelerin kendi bünyelerindeki fotoğrafçılar hariç anne adaylarının seçtiklerine izin verilmeyeceği yönünde bir haber duyulunca Facebook da var olan  Doğum Fotoğrafçıları Grubu el ele vererek var olan 143 üye ortak bir kampanya ile bu duruma dikkat çekmeye çalışıyor. Konuyla ilgili olarak change.org‘da da bir imza kampanyası başlatılmış durumda. Arzulanan çok basit. Doğum fotoğrafçılarını aileler kendileri seçsin